“Kadına şiddet “
Gün geçmiyor ki bir gün
kadına şiddet içeren bir haber görmeyelim. Her gün haber kanallarında,
haber içerikli internet sitelerinde, hatta an be an sosyal medya üzerinden (facebook,
twitter vs.) bu haberleri takip ediyoruz. Duymak istemesek de bu haberlere
maruz kalıyoruz: Çünkü kadına şiddet durmaksızın devam ediyor. Peki … “Kadına şiddete hayır!”, “ Kadın
cinayetlerine son!” hashtag-leriyle sosyal
medya üzerinden yapılan kampanyalar ne kadar işe yarıyor? Sesimizi kimler
duyuyor? Ya da aslında çözüm bu kadar kolay değil mi?
Aslında o kadar çabalara, çıkan seslere rağmen tüm bunların
sonlanması, çözüm yolunun bulunması o kadar da kolay değil: Çünkü toplumun
temelinden gelen kadına ve erkeğe farklı bir bakış, bir cinsiyet ayrımcılığı
söz konusu. Aslında temelden bu görüş ve düşünceleri “eğitimle” sarsmadan, yerinden
oynatmadan çok farklı tablolarla karşılaşılacağını düşünmüyorum. Ve hepimizin de bildiği gibi eğitim önce
ailede başlıyor.
Doğdukları andan itibaren kız ve erkek çocuklarına konulan isimlerden
tutun onlar için hazırlanan eşya renklerine kadar onları direkt cinsiyetlerine
göre konumlandırmış oluyoruz aslında. Kız çocuklar pembe odaya doğarken erkek
çocuklar mavi odaya doğuyor. Ya da bir erkek çocuğunun odası Spiderman figürleriyle
doldururken kız çocuğunun odası Barbie figürleriyle dolduruluyor. Yani erkek
çocuğu bir Spiderman kadar güçlü ve belki saldırgan olmak zorundayken kız çocuğu
bir Barbie bebeği kadar güzel narin özelliklerini taşımaya zorlanıyor. Biraz
daha büyüdükçe erkek ve kız çocuklarının birbirlerine karşı merakları başlıyor.
Bu dönemle birlikte kız çocuğuna söylenen sürekli olarak derli toplu oturması,
üstünü başını toplaması kavga etmemesi iken erkek çocuklarının saldırgan
davranışları “Afferim oğluma” diye tebrik ediliyor. Hatta bildiğimiz gibi “Göster
amcaya” gibi sözlerle erkek çocuğuna bunun ayıp olmadığı mesajı veriliyor. Erkek
çocuğu böylece saldırganlığının kabul gördüğünü hatta ödüllendirildiğini
gördükçe her şeyi yapabileceğini buna izni olduğunu düşünmeye başlıyor. Biraz
daha büyüdükçe ilk önce evde varsa kız kardeşlerine bu düşünceleri uygulamaya
koyuluyorlar. Çoğu Türk ailesinde gördüğümüz gibi kız kardeşler erkek
kardeşlerine ve abilerine hizmet etmeye başlıyorlar. Çünkü bu hem aile
tarafından hem de erkek çocukları tarafından istenen bir durum. Kız çocukları
terbiyeli namuslu olmak eve erken gelmek
üstünü başını toplamak bacakları kapalı bir şekilde oturmakla yükümlüyken erkek
çocukları küfür ettiklerinde, bir kıza karsı ilgi duyduklarında, hatta cinsel
bir girişimde bulunduklarında sırtları sıvazlanıyor; eve istedikleri saatte
gelebiliyor ve hatta kavga ettiklerinde “Aslan oğlum” denilerek gururlanılan
varlıklar haline getiriliyorlar.
Burada en büyük sorumluluğun anne ve babada olduğu oldukça
açık. Cinsiyete göre davranışları yönlendirme biçimleri çocukların düşünce
yapılarını karşı cinse olan tutumlarını belirliyor. Sonuçta her yaşta olduğu
gibi kendini erkeklerden korumak ve savunmak zorunda olarak yetişen kadınlarla
; kadınlara her istediğini yapabileceğini öğrenen erkekler karşı iki kutup
oluşturuyor. Ve her gün duyduğumuz cinayetler işte kadınlara her şeyi yapmayı kendine hak
gören erkekler tarafından işleniyor. Yani çocuklarınıza bu katı cinsiyet rollerini
yüklemekten ziyade onları iki cinsiyetin de birbirine eşit olduğu düşüncesiyle büyütür,
karsısındaki insana önce insan olduğu için sevgi ve saygı duymayı öğretir ve
özgürlüklerinin ötekinin sınırlarının başladığı yerde sonlandığını her fırsatta anlatırsanız belki gelecek
nesillerle bu bilinçle kadına olan şiddetin yok olduğuna hep birlikte şahit
oluruz...Kimbilir...
Psk. Eda Şentürk
http://www.milliyet.com.tr/psikolog-eda-senturk/pembenar-yazilari/
http://www.milliyet.com.tr/-kadina-siddet--pembenar-yazardetay-saglik-2104125/